“TÜRKİYE EKONOMİSİNDE FİNANSAL RİSKLER VE FIRSATLAR” KONFERANSI
TÜSİAD ve Koç Üniversitesi ortaklığı ile oluşturulan Ekonomik Araştırma Forumu (EAF) tarafından düzenlenen toplantıda Türkiye ekonomisinin finansal koşulları değerlendirildi.
TÜSİAD ve Koç Üniversitesi ortaklığı ile oluşturulan Ekonomik Araştırma Forumu (EAF) tarafından 23 Mayıs Perşembe günü “Türkiye Ekonomisinde Finansal Riskler ve Fırsatlar” başlıklı konferans gerçekleştirildi.
Açılış konuşmasını TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski yaptı. Toplantının ana tema konuşmasını ise Los Angeles Kaliforniya Üniversitesi’nden Prof. Dr. Sebastian Edwards gerçekleştirdi.
Toplantıda “Türkiye Ekonomisinde Finansal Riskler ve Fırsatlar” konulu bir panel düzenlendi. Moderatörlüğünü Gazeteci, Yazar Hande Demirel’in yaptığı panele, Özyeğin Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ekonomist Gizem Öztok Altınsaç, Avrupa Yatırım Bankası’dan Ekonomist Koray Alper, İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ekonomist Murat Sağman, İş Portföy’den Başekonomist Nilüfer Sezgin konuşmacı olarak katıldı. Panelde Türkiye ekonomisinin finansal koşulları değerlendirildi.
Simone Kaslowski konuşmasında şu ifadelere değindi:
“Finansal sistemimizde riskleri azaltmak ve yenilerinin oluşmasını engellemek için makro düzeyde de tedbirler almamız gerekiyor. Finansal istikrarın ilk koşulu düşük ve stabil bir enflasyon oranını sağlamaktır. Son dönemde enflasyonun döviz kuru artışından beslendiğini görüyoruz. Artan dolarizasyonu engellemek için yapmamız gereken enflasyonu en kısa sürede düşürmektir. Bu doğrultuda adımlar atabilirsek oluşacak güven dalgası ile bugünkü zorluklardan kurtulmamız hızlanacak ve kolaylaşacaktır. Attığımız her doğru politika adımı sadece kısa vadede değil orta ve uzun vadede de olumlu etki yaratacaktır. Verimliliği ve rekabet gücünü artıracak reformlar bizim için en öncelikli alanlardır. Bunların başında eğitim, işgücü, dijital uyum ve vergi reformları geliyor. Yakın zamanda Milli Eğitim Bakanımız 2023 vizyonunu takiben önemli bir reform adımını açıkladı. Eğitim alanında atılacak adımların ve niteliksel gelişmenin verimliliğe ve ekonomik büyümeye çok büyük katkısı olacaktır.”
Bankacılık sisteminin 2001 krizinden sonra yapılan reformlar sayesinde büyük bir gelişim gösterdiğini belirten Kaslowski “Gerek güçlü sermaye yapısı gerekse teknolojik alt yapısıyla birçok gelişmiş ülkenin gıpta ile baktığı bir bankacılık sistemine sahibiz. Küresel krizden bu yana gelişmekte olan ülkelere akan sermaye Türkiye’de de ağırlıklı olarak bankacılık sektörü üzerinden ekonomiye katkı sağladı. Yüksek büyümeyi ve yatırımlarımızı bu finansman destekledi. Tabii bu hızlı sermaye girişi büyüme ve yatırımların yanında birtakım finansal risklerin de birikmesine neden oldu. Dış borcumuz hızlı arttı ve reel sektör bugün artan finansman maliyetleri ve borç yükü altında zorlanıyor. TL’nin hızlı değer kaybettiği her dönem bilançolara ek yük biniyor ve reel sektörün yatırım yapma ve istihdam yaratma kapasitesi düşüyor. Bugün en acil ihtiyacımız biriken risklerimizi azaltmak. Panelimizdeki uzmanlarımızdan bunu nasıl başaracağımızı ve çözüm önerilerini dinleyeceğiz. Bankacılık sektöründe sorunlu olma potansiyeli olan kredilerin belirlenmesi, sınıflandırılması ve duruma özel çözümler üretilmesi gerekiyor.
Bu kredileri bankaların bilançolarının dışına çıkaracak mekanizmaların tasarlanması bankacılık sektörümüzün ekonomiye taze kredi sağlayabilmesi açısından son derece önemli. Elbette bu mekanizmaların işler hale gelmesi önemli bir fon kaynağı gerektirecektir. Bu fonun ne kadar büyüklükte olduğu ancak tüm bankacılık sektöründe uygulanacak analiz ve tespitlerle mümkün olabilir. Getirilecek çözümlerin ekonomik aktörler üzerinde yaratacağı “ahlaki tehlike (moral hazard)” boyutunu da tartışmalıyız. Yanlış kararlar verenler ne kadar maliyet ödeyecek? Eğer hiç maliyet ödemezlerse bu ilerde de yanlış kararlar vermelerini teşvik etmez mi? Büyük bir maliyet ödemek zorunda kalırlarsa bu bankacılık sistemimizde ne kadarlık bir ek yük yaratır? Bu soruların çok dikkatli değerlendirilmesi gerekiyor. Şunu belirtmeliyiz ki özel sektör borç sorunuyla karşı karşıya kalmış tek ülke biz değiliz. Birçok ülke farklı boyut ve koşullarda bu sorunu yaşadı ve çözdü. Bizim de başarmamızın önünde hiçbir engel yok. Ama bunun ilk koşulu yapılan yanlışları kabul etmek ve bir daha tekrarlamamak için gerekli dersleri çıkarmak. Bu büyük sınamalara ve sorunlara karşı durabilmek için devletimizin alacağı önlemleri ve atacağı somut adımları bekliyoruz ve destekliyoruz” dedi.