ŞENYAYLA PLASTİK YÖNETİM KURULU BAŞKANI ALİ YAYLA Plastik Sektörümüz geçmişinden aldığı güçle geleceğe ilerliyor…
PAGEV Yönetim Kurulu heyeti olarak, Türkiye Plastik Sektörünün Sivil Toplum yapılanmasında çok önemli hizmetleri bulunan Şenyayla Plastik Yönetim Kurulu Başkanı Ali Yayla’yı ziyaretimizde sektörün tarihi, bu günü ve geleceği hakkında keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Sektörümüzün gelişiminde, tarihine de ışık tutacak bu ziyaretimizde Ali Yayla’nın hoş sohbeti ve açıklamaları yeni jenerasyon plastikçilerimize de ilham verecektir.
Plastik Sektörümüze girişiniz ve Yönetim Kurulu Başkanı olduğunuz Şenyayla Plastik firmasının geçmişten bu yana öyküsünü dinleyebilir miyiz?
Öncelikle yaklaşık iki seneden beri sağlık sorunlarıyla uğraşmaktan, ötürü bir çok davete icabet edemediğimi söylemek isterim. 1970 yılında Samsun’da Lise eğitimini tamamladım ve Üniversite sınavları için İstanbul’a geldim, ardından İstanbul Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi’nden mezun oldum. Tıp Fakültesine de girebilirdim o potansiyel mevcuttu, ama bunun içinde ayrıca bir gayretimde olmadı, puan olarak da iyiydim. Benim mezun olduğum bölüm ve üniversite bugünkü Marmara Üniversitesi’nin babasıdır.
Bu arada Samsun’da babamıza ait hatırı sayılır bir toptan ticaret ve pazarlama şirketimiz vardı, mülkü kendisine ait bir mekandı. Ben İstanbul’a geldiğimde, İstanbul ile tabii ki ticari ilişkilerimiz vardı. Bunun bir noktasında satın alma görevinde bende vardım, aynı zamanda okuluma devam ettim. Aynı zaman zarfında ağabeyimde Kasımpaşa’da askerlik görevini yerine getiriyordu. Hemen hemen her akşam aynı evde kalırdık. Bizim teşriki mesaimiz hep sürdü, çok aktif ve atılgan bir insandı. Ağabeyim Haydar Bey babama İstanbul’da plastik imalatı yapma fikrini sundu fikir tamamen kendisine aitti.
Aramızda böyle görüşme geçti, bu fikrin hayata geçirilmesine yönelik aile kararı alındı ve işe başlandı. İlk atölyemiz Süleymaniye’de tutuldu ve o günün makinecilerinden Kıran Makine’den (Kazım Demirkıran) makine sipariş verildi ve atölye kuruldu imalata başlandı. Sonrasında tüm Anadolu tarandı, bugünkü hacmimizin asıl kaynağı Anadolu müşterileri o zamanlar kazanıldı, Türkiye’nin her tarafını; gerek babam ve gerekse ağabeyim Anadolu’yu taradılar müşteri portföyü kuruldu, tabi bu süreç içerisinde iş kolu değişikliği oldu.
İlk olarak şişirme makinesiyle başladık, daha sonraki süreçte enjeksiyona geçildi, Avcılar’da sera örtüsü, branda işleri yapıldı ve bu süreçte hiç duraklama olmadan daima daha büyük kapasite ile devam edildi, biz bu şirketi babam, ben ve ağabeyimle oluşturduk.
Yani Şenyayla o süreçte hep var oldu, 1980’li yılların ortalarına doğru idari yapımız güçlüydü. Ben başta olmak üzere işin hukuki kısmı olsun, diğer konularda olsun kendimizi de geliştirerek ihracata yöneldik. O günlerde piyasada ihracatın nasıl yapılacağını bilen pek kimse yoktu. Biz bu konuda köşe başı danışma merkezi konumundaydık, dostlar ve rakipler herkes gelir bize danışır bilgi alırlardı. Biz de bilgilerimizi paylaşırdık.
Şenyayla olarak bu sektöre Tahtakale’de başladık ve ilk ihracatımızı 1984 yılında yaptık, o zamanda ki kadromuz da çok iyiydi. Dünyada Türkiye’den farklı bir yapı var ve biz bunu görüyor ve biliyorduk. Tahtakale gibi her şeyin bulunduğu açık bir pazar dünyada yok, dolayısıyla dünyadaki değişim komünist bloğun çökmesi insanları arayışa soktu, ilk Balkanlardan Polonya, daha sonra Afrika, dağılan Sovyet Cumhuriyetleri vs. bu ülkelerden gelenler öncelikle Tahtakale’ye gelirlerdi.
Türkiye’ye bu amaçla ilk gelen ülkelerin başında 1984 yılında Polonya gelmektedir. O yıllarda sektöre iz bırakmışlardır, tabi şimdi kendi sanayilerini kurdular, İngiltere’ye bile kalıp sattık.
Bu gün Şenyayla Plastik olarak Silivri fabrikamızda 14 Bin metrekare kapalı alanda ülkemizin en modern fabrikalarından biri olarak sektörümüze hizmet etmeyi sürdürüyoruz.
Sektörün kısa bir tarihini anlatarak, Sivil Toplum Kuruluşlarında vermiş olduğunuz önemli ve başarılı çalışmaları aktarır mısınız?
Umum Plastikçiler Derneği’ni Muammer Yüceler Bey kurmuştu. Muammer Bey, önderimiz, kurucumuz, cemiyetçi bir insan ve takdir ettiğimiz bir kişidir. O dönemde dernek Eminönü’nden Fatihe Kıztaşı’nda bir daireye taşındı. Taşınma sebebi ise, Eminönü’ndeki yerimizin kullanıma elverişli olmayışıydı. O zamanlarda Petkim ile iyi ilişkilerimiz vardı, onlar bizi, biz onları ziyaret ederdik, onların geldiği zamanlarda ofisimiz çok kullanışlı olmadığından biraz sıkıntı çekerdik, bu durum beni ve arkadaşlarımı çok rahatsız ederdi. Bu ve bunun gibi birçok sebep yüzünden derneğin yerini Fatih’e taşıdık. Daha sonrasında dernek faaliyetleri durdurulmuştu. O dönemde Umum Plastikçiler Derneği uykuya yatırıldı. O dönemde PAGEV epey öne çıktı. Plastik sektörünün STK yapılanmasına PAGEV öncülük etti. Yanlış hatırlamıyorsam 2000’li yıllarda uygulanan kanuna istinaden Vakıflara bir süre üye alınamıyordu. Bu süreçte PAGEV’in de Vakıf olması ve çıkan kanun sebebiyle Vakıflara yeni üye alınamaması sonucunda yeni bir dernek kuruldu. Sonrasında kanun yeniden değişti elbette. Bu noktada Vakfın sektöre öncülük etmesi ve kendini her alanda geliştirmesini de takdirle karşılıyorum. 1989 yılında zor şartlarla kurulan Vakfımız bu gün üyelerinin de büyük desteğiyle Sivil Toplum Kuruluşu olarak önemli bir çok işe imza atmıştır. Burada önemli olan unsur; STK’larda üyelerin desteğini arkanızda hissedemezseniz asla verimli olmazsınız. Bütün enerjiyi veren üyenin kendisidir.
Umum Plastikçiler Derneği’nde yaklaşık 10 sene başkanlık yaptım. Bu görevi Fahri Kayhan Bey’den devraldım. Güzel bir ekibimiz vardı ve özveri ile çalışıyorduk. Bizlere görev tevdi edildiğinde, başaramamama endişesi taşıdığımı kendilerine ifade ettim. Sağ olsunlar “yaparsın” dediler. Şimdi bende genç kuşaklara öyle diyorum. Genç kuşakların her işte; gerek sivil toplum kuruluşlarında, gerekse firmaların kendi bünyelerinde teşvik edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Böyle bir anlayışa sahibim, bunu elimden geldiği kadarıyla yapıyorum ve STK faaliyetlerini gerçekleştirirken de böyle düşündüm ve uyguladım.
Başkanlığını yaptığım Umum Plastikçiler Derneği olarak, ilk uluslar arası fuar katılımını Duesseldorf K fuarına yaptık. Bunun dışında üyelerle birlikte kaynaşma olması bakımından bir çok geziler yaptık. Gönül vermiş bir ülke insanı olarak ve tabii sorumlusu olduğumuz Başkanı bulunduğumuz derneği temsilen arkadaşlarımı da burada anmadan yapamam, biz gerçekten çok iyi bir ekiptik. Başta, Cevdet Yüceler, Ömer Karadeniz, Dursun Cemal Bak başlıca önemli ekip üyelerimizdi.
O günkü şartlarda sektöre dergi yapmayı düşündük ama günün şartlarında maddi gücümüz olmadığından hayata geçiremedik, bir sekreteryamız bile yoktu. Ekip arkadaşlarımla bu türlü organizasyonları yapmakla hem derneğe katkı, hem de camiaya batıyı göstermeyi amaçlamaktaydık.
Bu süreçle ilgili sizden biraz daha bilgi alabilir miyiz?
Ben her platformda şunu söylerim; “bizim ustalarımız çekirdekten yetişmiştir”. Bir yeniliği gözleriyle görür, beynine kazır ve bunu uygularlar. Bizim Avrupa’da bir standımız yoktu ama bunları da aştık. Ülke dışına sanayicilerimizin çıkması bile zor iken, beraberlik içerisinde bunu hayata geçirerek hem sosyal dayanışmayı, hem de sektörün gelişimine fayda sağladık.
Türkiye’de bilhassa branşım için söylüyorum, kalıp sanayisi yok gibiydi, kalıp sanayii vardı ama kalite yoktu. Portekiz’de kalıp ihtiyacını karşılayan bizden fersah fersah ilerideydi ve bu fuarları gezerken biz buna gıpta ile bakardık. Bugün gelinen noktada dünyada ne varsa Türkiye’de de olduğunu biliyoruz. Kısa bir anekdot anlatmak istiyorum, yaşadığım bir hikaye Rahmetli Haydar Ağabeyimiz ile birlikte değişik bir iş için onun makinesini yapan bir firmayı ziyaret ettik. Firma sahibi Alman anlatıyor, “biz bu makineyi Hindistan’a, Pakistan’a, İran’a ve Türkiye’ye satıyoruz ve makineyi satın alacaksanız birkaç tane de kalıp almanız gerekecek” dedi. Peşinden de ekledi “merak etmeyin biz biliyoruz Hindistan, Pakistan bizim 20 senedir müşterimiz ama size bir kere ürün verirsem, ikinci defa almazsınız” dedi. Gerçekten de öyle yaparız!
Plastik sektörünün doğduğu yer Mercan Süleymaniye’dir. İlk Mercan Süleymaniye’de işe başlayanlar daha sonrasında Bayrampaşa’ ya gittiler. O dönemler tüm imalathaneler Rami’de Süleymaniye’deydi. Şenyayla olarak, o günkü şartlarda daha şehir dışı sayılan Avcılar bölgesine taşındık. Gittiğimizde küçük bir sanayiydi Avcılar. Bizim yerimiz şehir merkezine 25 kilometre uzaktı, bu taşınmayı ruhsatlı çalışabilmek için yaptık.
Sektörümüze vermek istediğiniz mesajlarınızı alabilir miyiz?
Ahde vefayı herkes beceremez, bunu siz beceriyorsunuz ya ne mutlu sizlere. Günümüzde sektörle ilgili geldiğimiz noktada, gerçekten samimiyetle söylüyorum yeni jenerasyon ve başta sizler olmak üzere, genç arkadaşlar bu işin hakkını veriyor. Bu durum beni ziyadesiyle mutlu ediyor. Sizler gibi genç, istekli ve çalışkan insanların yöneticilik yaptığı Vakfımızın çalışmalarını yakinen takip ediyor ve çok önemsiyorum. PAGEV sektöre hizmet noktasında çok çok öne çıkmış durumda. Sanayicinin güncel sorunlarıyla ilgilenmeniz ve daha da önemlisi sanayicimizin menfaatleri doğrultusunda etkili sonuçlar almanızı takdir ediyor, Vakfımızın daha da ileriye giderek daha da büyüyeceğine inanıyorum.