11. TÜRKTAY ATIK SEKTÖRÜNDE YANKI UYANDIRDI
Atık yönetimi ve geri dönüşüm konusunda gelişme sağlanması, politika belirlenmesi ve yönlendirici olunmasına katkı sağlamak amacıyla 2010 yılından bu yana düzenlenen TÜRKTAY’ın 11’incisi düzenlendi.
Devlet bürokratlarının, milletvekillerinin, alanında yetkin isimlerin katıldığı 11. TÜRKTAY, daha iyi bir atık yönetiminin inşası için büyük önem arz ediyor.
“Sağlıkta, Savunmada, Sanayide Eğitimde, Ekonomide, Enerjide Ulusal Atık Yönetim Stratejisi Sıfır Atık” ana teması ve TAYRAŞ’ın ana sponsorluğunda düzenlenen 11. TÜRKTAY, devletin önemli isimlerini ağırladı. T.C. Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, AK Parti Trabzon Milletvekili ve Çevre Komisyonu Başkanı Muhammet Balta, Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir ve milletvekillerinin yanı sıra çok sayıda akademisyen, STK temsilcileri ve sektörle ilgili kuruluşların temsilcileri katıldı. Öte yandan T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, T.C. Ticaret Bakanlığı, T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, T.C. Millî Eğitim Bakanlığı, T.C. Millî Savunma Bakanlığı, T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, T.C. Aile Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı ve T.C. İçişleri Bakanlığı’nın uzman isimleri TÜRKTAY’a katılım gösterdi.
“Türkiye’de Her İki Kişiden Birini Çevreci Yapmazsak Başarılı Olamayız”
10. TÜRKTAY’ın hemen ardından tüm dünyayı etkisi altına alan; büyük kayıplara ve üzüntülere sebep olan pandemi sürecinin etkisi altında olduğumuza, Covid-19’un birbirimize ne kadar bağlı olduğumuzu, birbirimize ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu gösterirken; çoğumuzun hayatında da köklü değişikliklere neden olduğunu ifade eden 11. TÜRTKAY Platformu Yürütme Kurulu Başkanı Erdoğan Şahin, sözlerine, Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Mehmet Emin Birpınar’ın 2013 yılında yaptığı bir konuşmadan atıf yaparak devam etti.
Erdoğan Şahin, “Bakan Yardımcımız Mehmet Emin Birpınar, biz kirletmeyeceğiz. Gelişeceğiz, büyüyeceğiz. Dünyanın en iyi 10 ekonomisinden biri olacağız. Bunu yaparken de toprağımıza, suyumuza ve havamıza sahip çıkacağız. Biz sürdürülebilir kalkınmayı başarırken gelecek nesillere nefes alabilecekleri hava, kullanabilecekleri ve içebilecekleri su ile verim alabilecekleri toprak bırakmak mecburiyetindeyiz. Bugün ki nesil bu konuda çok hassas. Bu konuda daha çok duyarlı olmak zorundayız. Türkiye’de her iki kişiden birini çevreci yapmazsak bu konuda ne yazık ki başarılı olamayız demişti.
Sayın Birpınar’ın bu sözlerinin üzerinden 8 yıl geçti. 8 yıldan sonra Türkiye’de atık yönetiminde hatırı sayılır ilerlemeler kaydedildi; çevre kanunu büyük bir konsensüsle iki kez değişti. GEKAP uygulaması hayata geçirildi ve çevre ajansı kuruldu. Değerli katılımcılar, atık yönetimi iyi orkestrasyon gerektirir mottosuyla 12 yıldır pek çok kurum ve kuruluşu bir araya getiriyoruz. TÜRKTAY’da 12 yıldır etkin bir atık yönetiminin Türkiye için stratejik önemini vurgulayarak pek çok çalışmanın hayata geçirilmesine katkıda bulunmaya çalıştık. 11. TÜRKTAY’da da atık yönetimini ilgilendiren; atık ithalatı ve ihracatının etki alanları, atık yönetimine stratejik gözle bakmanın önemi, atık yönetiminde yeni politikaların Türkiye’de yaratacağı etki, çevresel maruziyetlerin sağlık üzerindeki etkileri gibi pek çok önemli konuyu mercek altına alacağız.” dedi.
Atık yönetimi konusunda özellikle son 3 yıldır atılan adımlar bugünden geleceğe daha güvenli bakmamıza olanak tanıdı. Ancak şunu da unutmamamız gerekiyor ki halledilmeyi bekleyen daha çok meselemiz var.
İlgili bakanlıklarımızdan, yerel yönetimlerden özellikle evsel kaynaklı atıkların kaynağında ayrıştırılması konusunda hassasiyet beklediğimizi ifade etmek isterim. Pek çok atık türünde toplama oranlarında sevindirici gelişmeler kaydettik, ancak maddi değeri düşük ve toplama maliyetleri yüksek olan cam ve pil gibi atıklarımızı hala istediğimiz oranlarda toplayabilmiş değiliz. Türkiye’de atık yönetimine bütünsel bir bakış açısıyla bakılması gerektiğinin altını hep çizdik. Atık yönetiminin sadece çevresel kaygılar kapsamında ele alınmaması gerektiğini; sanayiyi, ekonomiyi, enerjiyi ve daha pek çok alanı etkileyen ve stratejik bir gözle değerlendirilmesi gereken bir alan olduğunu belirttik.
Bugüne kadar her TÜRKTAY’ın akabinde TÜRKTAY sonuç bildirgeleri yayınladık ve bu bildirgelerin kamuda karşılık bulduğunu gördük. Bu da kamu-özel sektör iş birliğinin Türkiye’deki güzel örneklerinden biri oldu. Atıkların ikincil ham madde olarak ekonomiye kazandırılmasının özellikle dünyanın gelişmiş ekonomilerinde sistemleştirilmeye çalışıldığını görmekteyiz. Kaynakların azaldığı, nüfusun hızla arttığı bir dünyada Türkiye’nin atıklarını iyi yönetmesi bir lüks değil, ihtiyaçtır. Yalnız bunu yaparken dengeyi gözetmemiz gerektiğini unutmamalıyız, çünkü daha çok geri dönüşüm sağlıklı dönüşüm için kaçınılmazdır.
İki gün sürecek etkinlik öncesi yoğun mesaide bulunan 11. TÜRKTAY Platformu Yürütme Kurulu Üyelerine, bu etkinliğin düzenlenmesinde büyük katkıları olan tüm sponsorlarımıza, milletvekillerimize, iki gün boyunca sizlerle birlikte olacak konuşmacılarımıza, konuya ve bize güç katan bakanlıklarımızın tüm temsilcilerine ve konuyu önemseyen siz değerli katılımcılarımıza ve 15 yıldır daha etkin bir geri dönüşüm ve atık yönetimi için grup e bünyesinde yayınlanan Recycling Industry dergisine ve Grup E çalışanlarına teşekkürlerimi sunuyorum.
Değerli katılımcılar, biz büyük bir aileyiz. Atık yönetimi sanayi, savunma, sağlık, ekonomi, enerji, eğitim ve daha pek çok alanda bizlerin çalışması ve gayretiyle çok daha güçlü yönetim imkanına kavuşacaktır. Konuşmamda TÜRKTAY’ın mottosundan hareketle atık yönetimi iyi orkestrasyon gerektirir ve bu orkestranın şefi kuşkusuz Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’dır. Çevre ve şehircilik bakanlığının gayretli personeline de buradan ayrıca teşekkür ederiz.
“İnsanoğlunun Hırs ve Arzularının Yükü, Dünya Tarafından Kaldırılamaz Hale Gelmiştir”
Konuşmasında TÜRKTAY tarafından 10 yıldan bu yana başarıyla sürdürülen atık yönetimi ve geri dönüşüm başlığı altındaki çalışmaları yakından izlediğini söyleyen ASO Başkanı Nurettin Özdebir sözlerine şöyle devam etti: “Sanayi devrimiyle birlikte başlayan süreçten bu yana dünya ekonomileri, tarihin hiçbir döneminde olmayan bir hızla büyümüştür. 1784 yılında buhar, su ve mekanik üretim ekipmanları ile başlayan 1. Sanayi devrimi, 1870’te uzmanlaşma, elektriğin üretime dahil olması ve kitlesel üretim ile ikinci faza geçmiş, 1969’da elektronik, IT ve otomatik üretim ile sanayide 3. Devrim yaşanmıştır. Tarihi net bir şekilde söylenememekle birlikte içinde bulunduğumuz 4. Sanayi devrimine dijitalleşme damgasını vurmuştur.
İnanılmaz hızla dönüşen ve değişen bir dünyada yaşıyoruz. 1 saatte dijital ortamda yaratılan veri, dünyadaki bütün yazılı kitaplardan daha fazlasına tekabül etmekte, her 16 ayda dünyanın en hızlı bilgisayarının işlem kapasitesi 2 katına çıkmaktadır. 5G'nin global olarak gelişmiş ülkelerde kullanılmaya başlanması ve sistemin stabil hale getirilmesiyle birlikte, mevcudun 100 katına kadar daha hızlı olması beklenen veri transferi sonrasında tüm yaşamımız temelden değişmeye başlayacaktır. İçinde bulunduğumuz bu yeni dönemin en önemli iki kavramı etkinlik ve verimliliktir. Daha az kaynakla daha çok üretim, daha nitelikli üretim, kaynak verimliliğini ortaya çıkaran yenilikçilik üretimin ana belirleyicisi olacaktır. Bu kadar yoğun bir değişimin ve dönüşümün yaşanmasını beklediğimiz önümüzdeki dönemde “yeşil sanayi” ve “döngüsel ekonomi” kavramları hiç olmadığı kadar önemli hale gelecektir. Nasıl ki 2000 yılından bu yana Fortune 500 listesindeki firmaların yarısı değişmişse, bundan sonra da verimli ve etkin üretim süreçlerini ve teknolojilerini geliştiren, döngüsel ekonomiyle birlikte kaynaklarını en doğru kullanan firmalar listede yer bulacaklardır. Tüm bu gelişmeler, doğa dostu teknolojilerin ve üretim süreçlerinin ön plana çıkmasına imkân tanıyacaktır. Hepinizin bildiği üzere, dünya örnekleri bize gelişme yolundaki ülkelerde kalkınmayla beraber sanayinin kapsamının ve yapısının farklılaştığını, teknolojik düzeyinin yükseldiğini, hizmet ve ticaret sektörlerinin göreli konumunun iyileştiğini söylemektedir. Gelişme yolundaki ülkelerden biri olan Türkiye de bu süreçten geçmektedir. Çevremizdeki ülkeler ile karşılaştırıldığında Türkiye’de bu üretim kültürünün oldukça gelişmiş olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Enerji kaynakları sınırlı olan ve enerjide dışa bağımlı olan Türkiye büyüyebilmek için üretim yapmıştır ve ürettikçe imalat kültürü gelişmiştir. Zor kazandığımız bu kültürü kaybetmeksizin geliştirmek için hepimize çok önemli görevler düşmektedir.
Enerjide dışa bağımlı olduğumuz, üretimde kullandığımız hammaddeleri ithal ettiğimiz bir ortamda Türkiye için döngüsel ekonomi hayati bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Sizlere biraz önce bahsettiğim sanayi devriminden sonra hızla ilerleyen lineer ekonominin (doğrusal ekonomi) çevre üzerinde geri dönüşü olmayan olumsuz sonuçları olmuştur. Küresel kaynak kullanımı hızlı bir oranda artarken, tek kullanımlık yaşam tarzlarımız gezegeni kullan-at dünyası haline getirmiş ve atık oluşumu lineer ekonominin en belirgin sorunlarından biri olmuştur. Mevcut tahminler, toplam küresel tüketimin gezegenin kendini yenileme kapasitesini şimdiden %50 oranında aştığını göstermektedir. Doğal kaynakların kullanımının rasyonelleşmesi ve sürdürülebilir olmayan üretim ve tüketim kalıplarının değiştirilmesi için bir tedbir alınmadığı takdirde, zaten kritik olan durum giderek daha da kötüleşmeye devam edecektir. Hem tüketim hem de arz tarafında, daha az doğal kaynak girdisiyle daha fazla değer yarabilen bir topluma geçirmek birincil öncelik olmak zorundadır. Ham madde, kaynak, yenilenebilir enerji, döngüsel ve yeşil ekonomiyi esas alan yeni bir ekonomik sistem yalnızca bizler için değil çocuklarımız ve gelecek nesiller için en önemli konu haline gelmiştir.
Güncel bir paradigma olan ’Döngüsel Ekonomi’, küresel sürdürülebilirlik baskılarını azaltmaya yardımcı olacak, umut verici bir yaklaşım olarak görülmektedir. Döngüsel ekonominin atık ve kaynak yönetimi için etkili bir araç olacağı artık tüm dünyada kabul görmektedir. Atıkların, dönüşümünden önce oluşmadan önlenebilmesi önceliklidir. Bu doğrultuda döngülerin yavaşlatılmasının döngülerin kapatılmasından daha önemli olduğu değerlendirilmektedir. Yani hem üreticiye hem de tüketiciye bu noktada ciddi bir görev düşmektedir. Üretim kalıplarının dönüştürülmesi kadar, tüketim kalıplarının da mutlaka değiştirilmesi gerekmektedir. Yani toplumsal bir hareket olmaksızın bunu başarmamız mümkün görünmemektedir. Ankara Sanayi Odası olarak biz de bu süreçlerde etkin olarak yer almaya çalışıyoruz. Öncelikle geri kazanım sanayicilerimizin daha verimli ve çevreye duyarlı bir ortamda çalışabilmeleri için Geri Kazanım İhtisas Organize Sanayi Bölgesi kurulması çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Çok kolay ilerleyebildiğimizi söyleyemem ama bunu hayata geçirme noktasında kararlıyız. Diğer yandan AB tarafından Aralık 2019 tarihinde açıklanan “Avrupa Yeşil Mutabakatı”na yönelik çalışmalarımız devam ediyor. AB ekonomisini sürdürülebilir bir gelecek için dönüştürme amacını ortaya koyan mutabakatla ilgili olarak bizim de geç kalmadan harekete geçmemiz gerekiyor. Mutabakat sadece bir çevre stratejisi olarak algılanmamalı, bizi de yakından ilgilendiren yeni bir uluslararası ticaret sistemi ve iş bölümü dizaynı olduğu unutulmamalıdır.
Ankara Sanayi Odası olarak bu konuda biz de ASO 2. OSB ile birlikte bir çalışma yürütüyoruz. Öncelikle ilk etkilenecek sektörlere yönelik olmak üzere bir dizi çalışma gerçekleştireceğiz. Ardından da tüm sektörlerimizi kapsayacak şekilde çalışmalarımızı genişleteceğiz. Ülke olarak bu konuda geç kalmamamız gerektiğini bir kez daha dikkatlerinize sunmak istiyorum. Dünya’nın yaşam destek sisteminin temel belirleyicisinin insan olduğu bir çağda yaşıyoruz. Bu dönemde insanoğlunun dünyaya etkisi en üst seviyeye çıkmıştır. Doğaya ilişkin duyduğumuz kaygıların ancak yeni yönetsel anlayış ile üstesinden gelebileceğiz. Bunun için yalnızca teknolojilerin değil aynı zamanda zihniyetin değişmesine de ihtiyacımız var. İnsanoğlunun hırs ve arzularının yükü, dünya tarafından kaldırılamaz hale gelmiştir. Bu yük ancak tüm tarafların üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeleri ile azalabilecektir. Konunun tüm taraflarını bir araya getiren bu platformu bu yüzden önemsiyor ve tebrik ediyorum.”
“Değiştirmemiz Gereken Alışkanlıklarımız, Yöntemlerimiz ve Hedeflerimiz Var!”
T.C. Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar ise konuşmasına Recycling Industry dergisi ile ilgili görüşlerini aktararak başladı. Mehmet Emin Birpınar: “TÜRKTAY deyince bize yön gösteren sektörün nabzını tutan Recycling dergisi geliyor. Şanslısınız birçok sektörün yayın organı yok. Onun için Türkay Bey’e huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. Yıllardır özveriyle bütün ekonomik sıkıntılara rağmen sektörün sıkıntılarını dile getiren bir yayını kesintisiz olarak yürütüyor. Atık sektörüyle ilgili de bir sürü toplantıya öncülük ediyor. Şahsım ve bakanlığım adına özverili çalışmalarından dolayı kendisine teşekkür etmek istiyorum.” dedi.
Son birkaç yıldır Türkiye’de çevre yönetimi alanında devrim niteliğinde sayılacak çalışmalara imza atıldığını belirten Bakan Yardımcısı Birpınar, “Bu çalışmaların arkasında koordinasyon, bilime saygı, doğaya sevgi, hayvanlara ve ormanlara merhamet vardı. Bütün bu çalışmalarda mesai saatlerinin dışına taşan fedakârlık vardı. Ekip çalışması vardı. Emeği ve katkısı olan herkese bir kez daha buradan teşekkür ederim.” cümlelerini kullanarak ekip ruhuna dikkati çekti.
Birpınar, sözlerine şöyle devam etti: “Ben bugün burada sizlere sayılar vererek şunu yaptık, bunu yaptık demek istemiyorum; ben bugün burada ağırlıklı olarak neler yapmak istediğimizi konuşmak istiyorum. Değişime, dönüşüme neden ihtiyaç duyduğumuzu sizlerle paylaşmak istiyorum, fakat önce ana hatlarıyla yapılan çalışmaların bazılarından bahsedeceğim. Özellikle de son 20-25 yılda dünyamızda büyük bir dönüşüm yaşandı. Değişime ve dönüşüme neden ihtiyacımızın olduğunu da sizinle paylaşmak istiyorum; bugün dünyada iki ana temel mesele var. Birincisi reel ekonomi var; yıllardır vahşi kapitalizmin dayattığı bir ekonomi. Her metanın ömrü kısaltılsın. Ampullerin bile ömrü kısaltılsın. Tüketim toplumu haline gelsek. Özellikle son dönemde iklim değişikliği gibi problemlerden sonra döngüsel ekonomiye geçiş başladı. Al kullan ömrünü tamamladıktan sonra geri dönüştür yeniden kullana geçildi. İkincisi de bir vahşi kalkınma modeli vardı. Bu harlı makinelerin bulunması, fosil yakıtların bulunması, doğal gazın bulunmasıyla başlayan; doğaya saygısı olmayan bir kalkınma modeli benimsendi. Bu kalkınma modeli başarılı oldu. Ama bunun da doğru olmadığı onun yerine sürdürülebilir bir model gerekiyor. Doğa dostu bir model. İki motto var; döngüsel ekonomi ve sürdürülebilir kalkınma. İkisini beraber yürütmememiz lazım. Suyun, havanın ve atıkların yönetimi ve biyolojik çeşitliliğin korunmasını içeriyor. Özellikle bu iki meseleyi unutmamamız lazım. Bu işi ana hedefinden sapmadan yapmamız lazım. Sürdürülebilir kalkınmanın hedefleri var Bozulan iklimin düzeltilmesi ile ilgili yapılan çalışmalar var. Biz geri dönüşümü başaramazsak atıkları bir yerlere götürüp depoladığımız atıklardan oluşan metan gazının atmosferi daha çok ısıttığını göreceğiz.”
“Değişen İklime Uyum Sağlamak Zorundayız”
Artan tüketimin beraberinde atık dağları doğurduğunu işaret eden Bakan Yardımcısı Birpınar, “Havamız suyumuz kirlendi. Atmosferimiz son 800.000 yıldır görmediği düzeyde bir sera gazı yoğunluğu ile tanıştı. Bu durum dünyamızın ateşini yükseltti. Beraberinde daha çok yağış, seller, kasırgalar, tayfunlar görüldü. Her geçen gün de bunların artışına tanık oluyoruz. İklim değişikliği meselesini ben yıllardır anlatıyorum. İnsanlar iklimde ne değişsin ki kendi kendine değişir diyorlardı sonra sakal bıraktım inansınlar diye ama yine inanmadılar. Şimdi yaşayarak görmeye başladık. Orman yangınlarıyla, müsilajla, sellerle, taşkınlarla görmeye devam ediyoruz. Ama kriz yönetmeye devam ediyoruz. Biz risk yönetmezsek kriz yönetmeye devam ederiz. Kriz yönetirsek bin lira risk yönetirsek bir lira harcarız. Buna dünyadaki hiçbir ekonomi yetmeyecektir. Bu sadece bizim meselemiz değil, küresel bir mesele… Değişen iklime uyum sağlamak zorundayız.” diye konuştu.
Merhamet Duygusunun Aşılanması Gerekiyor
Değişen ve gelişen dünyanın yanı sıra iklim değişikliğine uyumunda başta devletler olmak üzere ailelerin de adım atması gerektiğine vurgu yapan Mehmet Emin Birpınar, “Bu da evde ve ailede başlıyor. Devlete suç atmak istemiyorum ama herkesin merhamet duygusunu aşılaması, çevreci çocuklar yetiştirmesi lazım. Eğitim şart deniyor ama ahlak olmadan bu iş olmuyor. Benim babaannem 98 yaşında vefat etti. Sobaya odun atarken odunu yere vuruyordu. Babaanne neden vuruyorsun dediğim zaman, yavrum içinde böcek olur, sinek olur yanmasın sobada derdi. Hiç okula gitmemiş babaannem. Toros dağlarının tepesinde doğmuş. Annesi doğduğunda göbeğini taşla kesmiş kadındı. Hiç eğitim almamış ama hayvanların yanmasına müsaade etmiyordu. Kendi aldığı terbiye ve ahlakla çevreyi korumaya çalışıyordu. Dedeme soruyordum; ilaçları neden ağaca atmıyoruz, herkes atıyor. Dedem de oğlum o ağaç o meyveleri sadece bizim için vermiyor; kuş için, böcek için de veriyor. Biz ilaç atarsak o meyveden kazandığımız para helal olmazdı derdi.
Kul hakkı dediğimiz şey sadece insanlar arasındaki hak mıdır? Diğer canlıların hakkını gözetmeyecek miyiz? Ağaçların, böceklerin, hayvanların haklarını karar mercilerinin koruması kollaması gerekiyor. Orman yangınlarında gördük. Çoğu insan kaçtı. Kaplumbağalar orada kaldı ve yandı. Bütün bunları düşünürken aslında dünyanın ateşini kim yükseltti insanoğlu yükseltti bu ateşi söndürmesi gereken kişi de yine kim insanoğlu. Küresel ısınmanın sonuçlarıyla yüzleşiyoruz. Bu sonuçlara nasıl uyum sağlayacağız, bunun ekonomiye etkisi nasıl olacak? İklim değişikliği çevre meselesi değildir; kalkınma meselesidir, tarım meselesidir, ekonomi meselesidir, ticaret meselesidir, kuraklık meselesidir, sanayi meselesidir, hayvancılık meselesidir, tedarik zincirlerini bozan meseledir. Bütün bakanlıkları kurum ve kuruluşları ilgilendiren bir meseledir. Ya uyum sağlayacağız ayakta kalacağız ya da tarihe gömüleceğiz. Bu nedenle biz ülke olarak uyum sağlamak için elimizden gelenleri yapmak istiyoruz.” ifadelerini kullandı.
“Hayallerimiz Gerçek Oldu”
Bakan Yardımcısı Mehmet Emin Birpınar sözlerine, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda yapılan çalışmaları anlatarak devam etti. Birpınar, “Çevre Kanunu’nu Sayın Muhammet Balta’nın döneminde iki kere değiştirmek bize nasip oldu. Hayallerimiz gerçek oldu. Yıllardır yapılamayan sektörün önünü açan GEKAP uygulamasını hayata geçirdik. Bu sene GEKAP’tan beklediğimiz para 4 milyar TL. Çöpe giden her atıktan para almaya başladık. Poşet uygulamasından gelen para 600 milyon lirayı geçti. Bu paralar 20 senedir alınmalıydı.
Atık yağlarla ilgili düzenleme yaptık. Serbest piyasada yeterli lisans alan firmalar istediği yere verebilirler. Son dönemde yine bir ajans kanunu dediğimiz kanun çıkardık. Önümüzde depozito işi var ve inşallah onu da 2022 yılında başlatacağız. GEKAP, poşet uygulaması ve depozito iade sistemiyle birlikte atık sektörünün birçok meselesi çözülmüş olacak. Atık müşavirliğini getiriyoruz; bütün firmalar çevre danışmanlığı değil atık müşaviri tutmak zorunda kalacak. Diyecek ki benim atık müşavirim bu. Bu atık müşaviri bana gerekli teminatları verecek. Oranın atığını yöneten ayrı bir firma olacak. Sektöre istihdam sağlanacak. Önümüzdeki süreç biraz daha çevre sektörünün öncü olacağı bir döneme girdiğimizi söylemek istiyorum. Egzozla ilgili, ekolojik geçişlerle ilgili pek çok çalışma yaptık.
Cumhurbaşkanımızın imzasıyla Yeşil Mutabakat Eylem Planımız yayınlandı. Ulusal Döngüsel Ekonomi Eylem Planının ilgili paydaşlarla beraber hazırlanması sürecini emin adımlar ile yürütmekteyiz. Artık yeni dünya şunu gerektiriyor: Önümüzde yeni bir fırsat var. Yeşil dönüşüm dediğimiz. Yeşil teknoloji devrimi dediğimiz. Bu trene Türkiye’nin binmesi gerekiyor. Bu trene binersek zenginleşiriz kalkınırız. Dünyanın en önemli 10 ekonomisinin içine Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan’ın dediği gibi gireriz. Ama bu yeşil dönüşüm trenini de kaçırırsa Türkiye, orta gelir altında kalmaya devam eder.” dedi.
“Çocukken Muz Kabuğunu Sokağa Atan Adam Sanayici Olursa Varilleri Tuzla’da Toprağa Gömer”
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ile geldiği günden beri muhteşem bir uyum içinde çalıştıklarını vurgulayan Birpınar, “Benim hayal ettiğim bütün kanunları yönetmelikleri onun bize verdiği, TBMM’nin bize verdiği ve sektörün bize verdiği destekle çıkardık. Bundan sonra da sektörle beraber yine beraber çalışarak gece gündüz aslında bu işleri insan potansiyeli ve dinamiklerimizi de kullanarak yeni yatırımlar yelken açacağız. Ben buradan bütün atıkla ilgili yatırımcılara, çevreyle ilgili yatırımcılara şunu söylemek istiyorum: Çok fazla yatırım yapın korkmayın, atık sektörü dünyada en büyüyen sektör olacak. O yüzden yatırım yapmaktan korkmayın. Biz bakanlık olarak sizin arkanızda duracağız. Bu cesareti bulun ve bu cesaretle yatırımlarınızı yapmaya devam edin. Siz yatırım yapmazsanız yabancılar gelip yatırım yapacak ve pastadan pay alacaklar. Ama bu yatırımları yaparken birbirinizle kavga etmeyin. Birbirinizle dayanışma içinde olun. Birleşerek büyüyün. Bunu başarabilirseniz de sadece burada değil dünyanın her yerinde yeni işler yaparsınız.
Bizim iyi hocalarımız, iyi üniversitelerimiz, iyi akademisyenlerimiz ve tecrübelerimiz var. Bu tecrübeleri pratikle birleştirdiğinizde bakanlıkta önünüzü açtığında inanılmaz bir sinerji doğar ve dünyaya örnek ülke olması noktasında güzle bir model olur. Sadece zenginleşme önemli değil. Zengin ülke olmakla güçlü ülke olmak arasında fark vardır. Güçlü ülke ahlakla olur. Topluluk fertlerinin ahlakı doğru değilse güçlü ülke olamaz. Ben Tuzla’da zehirli varilleri topraktan çıkardığım zaman bir şey fark ettim; eğitim şart diyorlar ya onları gömenlerin hepsi Amerika’da güzel yerlerde okumuşlar. Sanayicilerin hepsi en iyi okullarda okumuştu. Benim babaanneme o varilleri göm desen gömmezdi ama okula gitmemişti. Cahillik güzel bir şey demiyorum ama çevre ahlak meselesidir eğitim öğretim değil. Çocukken arabadan muz kabuğunu sokağa atan adam büyüyünce sanayici olursa varilleri Tuzla’da toprağa gömer.” diyerek konuşmasını tamamladı.
“Alışkanlıklarımızdan vazgeçemiyoruz”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Çevre Komisyonu Başkanı Muhammet Balta ise, bu çalıştayların sonuç bildirgelerinin gelecekle ilgili kendilerine ışık tuttuklarını ifade etti. Balta, “Dünya nüfusu hızla artıyor. Nüfus hızla artarken ihtiyaçlar da şekil değiştiriyor. İnsanoğlunun da ihtiyaçları da artıyor. Dünyada göç artışıyla birlikte kullanıp attığımız atıkların oranı da paralel olarak artıyor. Nereden nereye geldiğimizi örneklerle anlatmak istiyorum. Çocukken bütün malzemeleri yerlere atardık. Bizim evin etrafındaki dereler, ırmaklar esasında düzenli depolama sahalarıydı. Bütün atıklarımızı ırmaklara bırakırdık. Taştıkları zaman kendilerince temizlik yaparlardı diye düşünürdük. Esasında temizledik diye düşünürken daha çok kirlettiğimizin farkında değildik. Şehirlerimizde çöpler veya atıklar toplandığı zaman ısınma ihtiyacı için fosil yakıtları kullandığımız dönem içerisinde bu atıkları toplamadığımız zamanlar suyun, havanın, doğanın, çevrenin, toprağın kirlendiği bir dönem yaşadık.
Duyardık Avrupa’da çöpler kutularda toplanıyor. Büyük şehirlerimizde insanlar yaşayacak durumda değildi. Çöp dağlarının olduğu dönemlerdeydik. O zamanlar vahşi depolama vardı. Son dönemlerde 19 yılda, ondan önce de bir şeyler yapılmış ama son 19 yılda kullan at mantığını azaltmak ve kirletmeden temiz tutmayı öğretmek için bu zihin değişikliğini yapmak için çok çalışmalar yapıldı. Biz de değişim ve dönüşümün süresi uzun. Alışkanlıklarımızdan vazgeçemiyoruz. Bizler toplum olarak çok direnç gösterdik. Önceleri çöpleri sokaklardan toplamaya başladık. Sonra baktık ki toplanarak olmuyor. Topladığımızı atıyoruz. Ekonomik olanları ekonomiye kazandırmamız lazım. Sayın Birpınar’ın dediği gibi düzenli depolama lazım. Atıkları ekonomiye kazandırmak için ekonomik değeri olanları ayrıştırarak kazandırdık. Diğerlerini atık bertaraf tesislerinde bertaraf edip enerji, ürettiğimiz tesisler kazanmaya başladık.” dedi.
“Çevre Su İstimale Açık Olan Bir İş”
Atığı ekonomik değeri olan ham madde haline getirdiklerini belirten Muhammet Balta, “Önemli olan kirletmeden ekonomiye kazandırmak için Sayın Cumhurbaşkanı’nın değerli eşi Hanımefendi Erdoğan’ın başlattığı Sıfır Atık Projesi’yle birlikte bu işi tam Türkiye’de uygulama; havayı, suyu temiz tutmak için zihin değişikliği başladı. Poşet yasası başladı. Çevre ajansı kuruldu. Ama sizlerin ve bizlerin zorlukları var. Esasında çevrenin siyaset üstü olması lazım. TBMM’de yaptığımız çalışmalar var. Orada bu işe siyaset üstü bakılması gerektiğini söylüyoruz. Geleceği ilgilendiren bir konu olduğunu hep söyledik. Komisyonda çoğu kararımız ortak kararla oldu. Komisyonda uzlaşarak kararlar verdik. Ama şuna üzülüyorum. Çevre her yönüyle su istimale açık olan bir iş. Atığı yönetmek için tesisler kuranlarında zor işleri var. Daha önce bütün çöplerin çevreye dağıldığı zaman ses yoktu. Şimdi atıkların toplanarak düzenli şekilde ekonomiye kazandırılması ve bertaraf edilmesi konusunda siyaseten suiistimaller oldu. Trabzon’da katı atık bertaraf tesisi kuruldu. Atıklar düzenli olarak bertaraf edilecek. Oradaki küçük sıkıntılar siyaseten suiistimal ediliyor. İnsanlar toplanıyor. Orada yatırım yapan kişi riske girmiş. Gerçekten milyonlar yatırmış. 300 kişiyi istihdam ediyor. Daha başlangıçta yatırımcının moralini bozmak için elimizden geleni yapıyoruz. Ufak tefek eksiklikler için yatırımcıyı öne atarsak, sündürürsek yarın bir gün daha çok büyük sıkıntılar olacak. Çevre siyaset üstü tutulmalı, siyasetin malzemesi olmalı.” ifadelerini kullandı.
“Yatırımcıyı Küstürmeden Yola Devam Etmeliyiz”
Yıllarca vahşi depolamaya sabredildiğini, daha güzel daha kontrollü her bakımdan örnek olanı, daha iyisini bulmak için eleştirinin olacağını dile getiren Muhammet Balta, “Ama yatırımcıyı da küstürmeden yola devam etmeliyiz. TÜRKTAY, bize yön veren bir çalıştay. Hava, su, toprak ne kadar kirlenirse sağlık harcamaları artacak. Bunlar ne kadar azalırsa harcamalar azalacak. Toprağı ne kadar temiz tutarsak tarımın verimi artacak. Su temiz olursa balıkların nesli tükenmeyecek. İnsanoğlunun da gıda açısından bütün su ürünleri hizmete sunulacak. Ekonomik değeri olan atıkları sanayiye ne kadar kazandırırsak ihtiyaçları azalacak. Cari açık azalacak. Kendi içinde bu iş çevrilecek. Doğaya zarar vermeden çevrilecek. O zaman hem nasip olursa poşet yasası, çevre ajansının yapılanması bittikten sonra sizlerle birlikte daha güzel çalışmalar yapacağız. Türkiye’de belki 150 bin kişi istihdam edilecek. Belki 25 belki 30 milyar ekonomiye katkısı olacak. Görünmeyen ise sağlık harcamaları azalacak. Birlik ve beraberlik içerisinde yarın oturumlar olacak, akademisyenler çalışacak. Çalıştayın içerisinde onların görüşleri olacak. Milletvekilleri olacak yasal mevzuatla ilgili eksikler var mı önerilerde onlar ortaya çıkacak. Bakanlığımızın değerli bürokratlarıyla birlikte yasal açıdan alt yapısını oluştururuz. Biz bakarken içinizden birisi olarak bakıyoruz. Düşman olarak bakmıyoruz. Siz işin sanayi kolundasınız biz her alanda denetleyicisiyiz. Biz her çalışmayı yapıyoruz. Size de çevreyi kirletecek diye ön yargıyla bakmıyoruz. Siz olmadan bu işler olmaz. 19 yıldır cumhurbaşkanımızla mesai arkadaşlığı yapıyoruz. Her zaman özel sektöre yatırımcıya paydaş olarak baktı ve cesaret verdi. Yatırımcı parasını veriyor, hayatını veriyor. Bizimle uğraşıyor, yatırımıyla uğraşıyor, çekle uğraşıyor, insanlarla uğraşıyor. Biz hep böyle düşünüyoruz hep yanınızdayız. Arkanızdayız. Hiçbir şey yapamazsak tatlı dilimiz var. TÜRKTAY Yönetim Kurulu Başkanına ve Yönetim Kurulu Üyelerine teşekkür ediyorum.
Çevre siyasetin üstünde bir meseledir. Siyaset kaynaklı sebeplerle sektördeki yatırımlar suiistimal edilmemeli. Gerçekten milyonlar yatırmış insanlar var. 300 kişiyi istihdam ediyor. Daha başlangıçta yatırımcının moralini bozmak için elimizden geleni yapıyoruz. Ufak tefek eksiklikler için yatırımcıyı öne atarsak, sündürürsek yarın bir gün daha çok büyük sıkıntılar olacak. Çevre siyaset üstü tutulmalı, siyasetin malzemesi olmalı. Siz işin sanayi kolundasınız biz her alanda denetleyicisiyiz. Biz her çalışmayı yapıyoruz. Size de çevreyi kirletecek diye ön yargıyla bakmıyoruz. Siz olmadan bu işler olmaz. 19 yıldır cumhurbaşkanımızla mesai arkadaşlığı yapıyoruz. Her zaman özel sektöre yatırımcıya paydaş olarak baktı ve cesaret verdi. Yatırımcı parasını veriyor, hayatını veriyor. Bizimle uğraşıyor, yatırımıyla uğraşıyor, çekle uğraşıyor, insanlarla uğraşıyor. Biz hep böyle düşünüyoruz hep yanınızdayız. Arkanızdayız. Hiçbir şey yapamazsak tatlı dilimiz var.” şeklinde açıklama yaptı.
“TÜRKTAY’a Katılım ve Temsil Gücümüz Artıyor”
Gerek ülkemizden gerekse yurt dışından bu organizasyonun sektörün gelişiminde oynadığı önemli rolün bilincinde olarak katılan ve katkı sağlayan tüm herkese teşekkürlerini sunarak konuşmasına başlayan TAYRAŞ AŞ Genel Müdürü Aydın Özbey, “Sağlıkta, Savunmada, Sanayide, Eğitimde, Enerjide, Ekonomide, yaşamımızın her evresinde ülkemizin atık yönetimi konusunda hepimize düşen görevler var. TÜRKTAY Yürütme Kurulu üyeleri ve TÜRKTAY Platformu olarak, bu yaklaşım ile sektörümüzün sorunlarını takip ediyor, yapıcı önerilerimizi oluşturuyor, sektöre ve ülkemize yararlı olacak girişimlere destek veriyor, toplumla paylaşıyor ve gerektiğinde başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olmak üzere ilgili Kamu Kurumlarının bilgi ve değerlendirmelerine arz ediyoruz. TÜRKTAY Platformu tam gönüllülük esası ile oluşan önemli bir sektörel sivil toplum girişimi. Platformumuza katılım giderek artıyor, temsil gücümüz ve uzmanlığımız sürekli gelişiyor. Bizler atık sektörümüzün Türkiye’miz için önemini biliyor ve çalışmalarımızı bu bilinç ile sürdürüyoruz.
Enerji sektörünün önde gelen şirketlerinde ve sektör derneklerinde görev yapmış bir petrol ve doğal gaz mühendisi olarak böyle bir platformda, birlikte çalışmayı ve atık sektörümüzün ulusal yararı için değer katma imkânı bulduğum için çok memnunum. Atık yağların yönetimi konusunda, bugüne kadar yapılan çok sayıda proje ve girişim ile, Bakanlığımız ve TÜBİTAK’ın çalışmaları ile önemli bir yol aldık. Atıklar için mevzuat çalışırken, o yıllarda eylem planı, strateji gibi odaklarımız yoktu. Sektörel derneklerle birlikte Ankara’da çalışırdık. Mevzuatımız gelişti. Bugün geldiğimiz nokta için emek veren çok oldu. Aranızda bu yolda yan yana yürüdüğümüz dostlar var. TAYRAŞ’ımızın yolu da uzun oldu. Bugün, burada, kamu kurumlarımızı, atık konusuna odaklanan iş dünyamızı, yerel yönetimleri, akademi, sivil toplum, medya ve politikacıları bir araya getiren TÜRKTAY’da, TAYRAŞ olarak desteğimizi sunmak bizler için onur ve gurur.” cümlelerini kaydetti.
“Önceliğimiz; Sürdürülebilir Bir Yönetim Felsefesi Gerçekleştirmek”
TAYRAŞ olarak “İleri Dönüşüm, İyiye Dönüşüm” diyerek sektöre ulusal ve küresel duruşlarıyla güç katmak istediklerini dile getiren Aydın Özbey, “Sizlere bu vesile ile kısaca TAYRAŞ İleri Dönüşüm Rafinerimiz için öz bilgiler vermek istiyorum. Yılda 60 bin ton faydalı ömrünü tamamlamış madeni yağı işleme kapasitesine sahip bir rafineriyiz. Ürettiğimiz Grup II+ Baz Yağlar ile cari açığa yılda 30 milyon dolar katkı yaratmayı hedefliyoruz. Halihazırda doğrudan 300 kişiye istihdam yaratıyoruz. Rafinerimizin inşaatını 2021 başında tam olarak bitirdik ve su berraklığında ülkemizin ilk Grup 2 kalitesindeki baz yağını ürettik. 10 yılı aşan bir emek ile geldiğimiz bu aşama TAYRAŞ ailesi olarak bizleri son derece mutlu etti, ülkemiz için önemli bir projeyi gerçek anlamda hayata geçirmiş olmanın heyecanı içindeyiz. Türkiye baz yağ talebinin yaklaşık yüzde onunu karşılayacak kapasitemizle, sıfır atık yönetimini en iyi şekilde uygulayarak, kaynak verimli, en iyi enerji, su ve atık yönetimi ile gerçekleştirdiğimiz sürdürülebilir üretimimizle, düşük karbon ve su ayak izli, yüksek katma değerli baz yağları, TIDRABASE markasıyla pazara sunarken, teknolojimiz ve uygulama liderliğimizle öncü ve örnek olma hedefimiz var.
Stratejik yatırımlar için belirlenen tüm kriterleri karşılaması sebebi ile yatırımımız, 2018 yılında Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nca “Stratejik Yatırım” kapsamına alındı. Bilindiği gibi, asıl olan atık işleyen tesise, rafinerimize ham maddenin, atığı (TAYRAŞ için değerli hammaddenin) düzenli ve yeterli miktarda tedarikinin başarılmasıdır. Faydalı kullanım ömrünü tamamlamış madeni yağın, oluştuğu noktalardan güvenli bir şekilde toplanıp, rafineriye ulaştırılması ve aynı zamanda, üretilen yüksek katma değerli Grup II+ baz yağların pazara arzını sürdürülebilir bir yönetim felsefesi ile gerçekleştirmek önceliğimiz.” dedi.
Ülkemizde, her yıl yaklaşık 400 bin ton madeni yağın tüketildiğini; yaklaşık 275 bin ton faydalı kullanım ömrünü tamamlamış madeni yağ oluştuğunu belirten Aydın Özbey, “Bu miktarın önemli bir kısmı, mevzuata uygun olarak, (yani kayıtlı bir sistem içinde) toplanamamakta, çevre ve ekonomi açısından kazanca ve istihdama dönüşememektedir. Bizler TAYRAŞ olarak bu değere sahip çıkarak atık madeni yağa, bu stratejik kaynağa değer katmak için çalışıyoruz. Esasen atıklarımızın her türü stratejik bir ham madde olup, atık yönetimi de TÜRKTAY başlığımızda olduğu gibi ülkemizin sağlık, savunma, sanayi, eğitim, enerji ve ekonomisi için stratejik bir öneme sahip bir kavram ve aynı zamanda ileriye dönüşümün ilk adımıdır.
Atık doğal yaşamın her aşamasında var olan, aslında yaşamın bir göstergesi olarak ortaya çıkabilir. Ancak yeni dünya görüşü, yeni çevresel değerler ve döngüsel ekonomi kuralları artık atığı tam bir hammadde olarak yeniden yaşama katmaya odaklanmış durumda. Sıfır Atık felsefesi de bu döngünün adı. Bu yaklaşım ile atığı gerçek bir hammadde olarak görmek ve yeniden yaşama katmak durumundayız. Bu yaklaşım, eğer ana hammaddeyi zaten ithal ediyor isek ulusal ekonomimiz açından da daha değerli bir hammadde kaynağı olarak dikkate alma gerekliliğini ortaya koyuyor. Çünkü bu durumda çevreye, doğaya katkının yanı sıra ulusal ekonomiye ve cari açığa da doğrudan katkı sağlamış olunacaktır. Bu yaklaşım ile ülkemizde çıkan atıkları yüksek verimle toplamayı ve atık tesislerine ulaştırmayı öncelikli vazifemiz olarak görüyoruz.
Türkiye Öncelikli Dönüşüm Programları kapsamında zikredildiği gibi, Atık Sektörü; üretiminde verimliliğin artırılması, ithalata olan bağımlılığın azaltılması; yurtiçi tasarrufların artırılması ve israfın önlenmesi, kayıt dışı ekonominin azaltılması; yerli kaynaklara dayalı enerji üretimi, enerji verimliliğinin geliştirilmesi; rekabetçiliği ve sosyal uyumu geliştiren kentsel dönüşüm için stratejik bir Sektördür. Atık yönetimi interdisipliner yapısı, çevre ve ekonomi ile doğrudan ilişkisi, bireysel yaşamımıza ve iş dünyamıza etkileriyle ülkelerin sürdürülebilir kalkınmasında stratejik etki yaratabilecek güçlerden biridir. Yeniden işlenerek, ekonomide katma değer yaratacak atığın yönetimi de stratejiktir. Çünkü atığın toprak, su ve havada yaratacağı olumsuz çevresel etkiler ile küresel iklim değişikliği etkisi, etkin bir atık yönetim sistemi ile önlenirken, aynı zamanda ülke menfaatine kazanç ve istihdam olarak geri gelir ve böylece kazan-kazan” ilkesinin güzel bir örneği oluşur. Bu bağlamda ulusal atık yönetim stratejisi doğrultusundaki her bir atık tipi için sektörünün atık yönetimi alt stratejisi olmalıdır. Her sektörde aynı bilinç ile atık hiyerarşisine göre atığını, atığının yolculuğunu sahiplenmek zorundadır. Bu yaklaşım ile Ülkemizin AB çevre müktesebatına uyum sürecinde hazırlanan Ulusal Atık Yönetimi ve Eylem Planı 2023 kapsamında sürdürülebilir atık yönetimi stratejileri belirlenmişti. Temmuz ayında yayınlanan Yeşil Mutabakat Eylem Planı 2021 ile atık yönetimi endüstrimizin yeşil dönüşümünde, döngüsel ekonomi için hak ettiği gibi yer aldı. Mutluyuz ve bunu çok önemsiyoruz.
Atık yönetiminde dünya ile entegre olmuş bir Türkiye’nin bu alanda dünyaya örnek olacak bir potansiyele sahip olduğunu düşünüyoruz. Çevre kirliliğini önlemek ve yeşil alanların korunmasına, iyileştirilmesine ve geliştirilmesine katkı sağlamak, döngüsel ekonomi ve sıfır atık yaklaşımı doğrultusunda kaynak verimliliğini artırma amaçlı kurulan Türkiye Çevre Ajansı çalışmalarını da bekliyoruz. Türkiye yerli-milli ham madde olarak atıklarına, mevcut teknik potansiyele eşdeğer katma değer yaratmayı başarmak zorundadır. Bizler stratejik kaynak için atık görevimizi, sorumluluğumuzu biliyoruz ve bu doğrultuda çalışıyoruz. Konuşmamı bitirirken hepinizi en içten dileklerimle saygılarımı sunuyor, verimli bir toplantı olmasını diliyor ve organizasyonda emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum.” diyerek konuşmasını bitirdi.
“Sürdürülebilir Kalkınma İçin Sürdürülebilir Atık Yönetimi Şart”
Türkiye’de çevre olgusunun, 1970’li yıllarda çevre kirlenmesiyle karşı karşıya kalınması ile yerleşmeye başlandığını ifade eden EKOVAR AŞ Yönetim Direktörü Betül Aydın Küçükay, “Teknolojik gelişmeler ve sanayileşme ile aynı hızla artan kentleşme ve nüfus gibi unsurların çevreye verdiği zararlar nedeniyle, Atık Yönetimi giderek önemli bir sorun haline gelmiş ve sürdürülebilir kalkınma için sürdürülebilir atık yönetiminin uygulanması bir zorunluluk oluşturmuştur.” dedi.
Sunumunda mevzuattaki gelişmeler ve atık yönetiminin ülkemize kazanımlarını açıklayan Betül Aydın Küçükay, şöyle konuştu: “Atık yönetimine ilişkin ilk yasal düzenlemeler ve bu süreçte çıkarılan yönetmelikleri şu şekilde sıraladı:
- 1580 sayılı Belediye Kanunu (14.04.1930)
- 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu (24.04.1930)
- 2872 sayılı Çevre Kanunu (09.08.1983)
- 3030 sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun (27.06.1984)
- Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği (14.03.1991 ve 20814 sayılı Resmî Gazete)
- Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği (20.05.1993 ve 21586 sayılı Resmî Gazete)
- Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği (27.08.1995 ve 22387 sayılı Resmî Gazete)
- Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği (21.02.2004 ve 25353 sayılı Resmî Gazete
- İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği (18.03.2004 ve 25406 sayılı Resmî Gazete)
- Ambalaj ve Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği (30.07.2004 v 25538 sayılı Resmî Gazete)
- Atık Pil ve Akümülatör Kontrolü Yönetmeliği (31.08.2004 ve 25744 sayılı Resmî Gazete)
- Atık Pil ve Akümülatör Kontrolü Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (03.03.2005 ve 25744 sayılı Resmî Gazete)
- Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmelik (05.07.2008 ve 26927 sayılı Resmî Gazete)
- Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik 26.03.2010 ve 27533 sayılı Resmî Gazete)
- Atık Yönetimi Yönetmeliği (02.04.2015 ve 29314 sayılı Resmî Gazete)
- Sıfır Atık Yönetmeliği 12.07.2019 ve 30829 sayılı Resmî Gazete)
Görüleceği gibi; 70 yıllık süreçte yani 1930’dan 2000’e kadar atık yönetimine ilişkin kısmen de olsa düzenlemeler içeren sadece yedi yasal mevzuat çıkarıldığını dile getiren Betül Aydın Küçükay, “2000’den 2021’e kadar geçen 22 yıl boyunca kanun ve yönetmelikler kapsamında birçok gelişim sağlanmış ve atık yönetimine ilişkin daha detaylı düzenlemeler yayımlanmıştır. Aslında, 2000’li yıllarda çevre politikalarının AB normları ve uluslararası standartlara uyumlu bir hale getirilmesi için çalışmalar ivme kazanmıştır.” ifadelerini kullandı.
Sıfır Atık, Sürdürülebilir Atık Yönetiminin Uygulanmasına Olanak Sağlıyor
Yapılan değişiklik ve yönetmeliklerden bahseden Betül Aydın Küçükay, sıfır atık konusunda ise şu ifadeleri kullandı: “2001 yılında atık yönetimi en sorunlu alanlardan biri olarak gösterilirken, son yıllarda; sıfır atık yaklaşımı, doğal kaynakların verimli kullanılması, düzenli depolamanın azaltılması, geri dönüşümün ve yeniden kullanımın teşvik edilmesi gibi stratejilerin benimsenerek mevzuat ve uygulamaya yansıtılması sürdürülebilir atık yönetiminin uygulanmasına olanak sağlamaktadır. Ayrıca; ülke genelinde atık işleme tesislerinin uyum ve kapasiteleri de artmış ve çevre korumanın yanı sıra ülke ekonomisine katkı sağlanmaktadır. Son gelişmelere bakacak olursak; Türkiye’nin geldiği son nokta dikkate alındığında yasal mevzuatın tamamlanmasının yanında özellikle Türkiye Çevre Ajansı’nın Kurulmasıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (7261/ 24.12.2020) kapsamında yeni bir kavram ve anlayış getirilmiştir; Kanunun 4. Bölümünde yer alan ve çevre kanununda değişiklik yapan önemli düzenlemelerden biri de “Atık üreticileri, atıklarının yönetimini atık yönetim sorumlusu olarak yetki verilmiş firmalar aracılığıyla da yerine getirebilirler. Ancak, Bakanlıkça nitelikleri belirlenen atık üreticilerinin atıklarının yönetimini atık yönetim sorumlusu firmalar aracılığıyla yerine getirmeleri zorunludur. Atık üreticilerinin sorumlulukları ile atık yönetim sorumlusu firmaların yetkilendirilmesine ve yükümlülüklerine ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.” İle “Lisans almakla yükümlü gerçek ve/veya tüzel kişiler ile atık yönetim sorumlusu firmalardan alınacak teminatlar için yönetiminden sorumlu oldukları atıkların türü, miktarı ve bertaraf maliyeti temel alınır ve bu teminatlara ilişkin esaslar Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenir.” hükümleridir.
Yeni bir kavram; tesis içi entegre yönetimden taşınması ve ilgili lisanslı geri kazanım/bertaraf firmasına gönderilmesine kadar olan süreçte etkin ve yetkin firmaların yer alması sağlanarak, verilen hizmette standardizasyon sağlanacak ve atıkların mevzuata uygun şekilde yönetimi sağlanacaktır. AB de broker olarak tabir edilen atık müşavirliği hizmeti de ülkemizde uygulanmaya başlanacaktır. Bu nedenle söz konusu firmaların Bakanlıkça yükümlülüklerinin ve yetkilendirme esaslarının net bir şekilde belirlenmesi, atık yönetimine ivme kazandıracaktır. Ayrıca müteselsil sorumluluk kapsamına söz konusu firmaların dahil edilmesi ve kanun değişikliğinde yer alan mali teminatın güçlü/ sıkı/ vs. olması; atık yönetimini yapacak firmanın kalitesini ve işini de en iyi yapmasına neden olacaktır.
Bunun yanı sıra; sıfır atık yaklaşımı, depozito uygulaması gibi çevreci yaklaşımların atık yönetimini etkisi altına aldığı görülmektedir. 2022 yılından itibaren zorunlu olacak olan bu sistem ile en azından depozitolu ürünlerin geri dönüşüm oranı artacak ve çevreye verilen zararı azalacaktır. Buna benzer uygulamalarla ülkemiz açısından atık yönetimi daha verimli ve daha çevreci boyutlara ulaşabilecektir. Bu durumda ülkemizin katı atık politikasında çağın koşullarını yakalamaya çalıştığı ve belli standartları yakalama çabasında olduğu aşikârdır.”
“Kalkınma Planlarında Çevre Politikalarının Yeri Çok Önemli”
Kalkınma planlarının; genel ekonominin tümünü, ekonomik ve sosyal faktörler arasındaki ilişkileri, uzun vadeli entegre bir perspektifle ele alan, kamu kesimi için yaptırım gücü içeren, özel kesim için ise orta ve uzun vadede yol gösterici, hukuki ve teknik şartlara haiz makro planlar olduğuna vurgu yapan Betül Aydın Küçükay, “Kalkınma planlarında çevre politikalarının yeri çok önemlidir.” ifadesini kullandı. Son yıllarda kalkınma planlarının ulusal ve yerel nitelikli olmalarından ziyade küresel ve bölgesel bir yaklaşım ile kurgulandığını file getiren Küçükay, “Çevre politikaları ise kalkınma planlarında önemli bir yer kapsamaktadır. Çevre sorunları, çözüm yolları, izlenecek strateji ve hedefler de kalkınma planlarında ayrıntılı bir şekilde yer almaktadır. Kalkınma politikaları, ülkelerde ekonomi politikalarının ne yönde uygulanacağı konusunda fikir verirken, ekonomi ve çevre politikalarını birbirlerini dengeleyecek şekilde kalkınma planlarında yer almaktadır. 2007-2023 dönemini kapsayan Kalkınma planlarında çevre sorunlarının çözümünde sürdürülebilir gelişme ilkesinin esas alındığı; iklim değişikliği, sera gazı azaltımı, atık yönetimi, çevresel sürdürülebilirlik ve yeşil büyüme gibi uluslararası gelişmelerle paralel konuların yer aldığı görülmektedir.
Sonuç olarak Türkiye’nin Kalkınma Planlarında çevre politikaları incelendiğinde, ilk başlarda var olan kirliliği giderici amaçlara dayalı politikalar daha sonraları çevrenin ekonomi ile bütünleşmesine öncelik veren sürdürülebilir kalkınma anlayışına uygun politikalara dönüşmüştür. Türkiye, çevre konusunda yaptığı çalışmalarla tehditleri fırsata dönüştürme gücüne sahiptir. Nitekim; AB'nin iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik getirdiği düzenlemelerden biri olan ve 2050 yılına kadar sıfır sera gazı emisyonu ile adil ve rekabetçi bir ortam hedefleyen Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) ülkemizi de etkileyecektir. Genel olarak AYM; atık yönetimi de içerecek şekilde, döngüsel ekonominin yardımıyla kaynakların verimli kullanımını artırmayı, çevre kirliliğini ve iklim değişikliğini azaltmayı amaçlamaktadır. AYM dahilinde alınan kararlar doğrultusunda diğer ülkelerin dönüşümü için de kararlı bir tutum izlenmektedir ve ilgili hedeflere ulaşma konusunda Türkiye kilit ülkelerden birisi konumundadır.” diye konuştu.
Atıklar Ekonomide Üç Aşamalı İnceleniyor
Atıkların ekonomide üç aşamalı olarak incelendiğine dikkati çeken Betül Aydın Küçükay, konuşmasını şu ifadelerle tamamladı: “Madencilik, ormancılık gibi faaliyetler sonucunda ortaya çıkan atıklar, hammadde ve kaynak çıkarımı sırasında gerçekleşen atıklar olarak tanımlanırken, üretim, enerji geri kazanımı ve ürün dağıtımı esnasında meydan gelen atıklar malzeme dönüşüm ve dağıtımı sırasında gerçekleşen atıklar olarak tanımlanmaktadır. Son olarak nihai tüketiciler dolayısıyla ortaya çıkan atıklar ise ürün tüketimi sırasında gerçekleşen atıklar olarak sınıflandırılmaktadır.<